Bu sene Fransa’yı Eurovision Şarkı Yarışması’nda temsil edecek olan Amir ile konuşma fırsatı yakaladık. Kendisi tüm sorularımızı sabırlı ve aynı zamanda keyifli bir şekilde yanıtladı. Şunu söyleyebilirim ki uzun süredir konuştuğum en samimi ve en nazik insandı. Hadi Amir’in cevaplarına bir göz atalım:
1. Büyük Eurovision ailesinin bir parçası olmak size neler hissettiriyor?
Bu benim için çok güzel bir fırsat ve büyük bir onur. Bunu yapabildiğim için çok mutlu hissediyorum.
2. Birkaç hafta önce şarkınızın ve klibinizin son hâlini yayımladınız. Son hâlinden memnun musunuz?
Evet, kesinlikle. Şarkının Eurovision için düzenlemesi yapılırken ben de katıldım, ve her şey tam da olmasını istediğim gibi gelişti. İnsanların beğenmesi de beni çok mutlu ediyor.
3. Şarkınızla çok uyumlu bir video klibiniz var. Peki şarkınız ve klibinizle Avrupa’ya vermek istediğiniz mesaj nedir?
Bu şarkı, hayatta beni mutlu eden bir şeyi anlatıyor ve ben bunu paylaşmak istedim. Ve böylece tıpkı şarkımın ismi olan “J’ai cherché” (Aradım) gibi insanlar; beni hayatta mutlu eden o şey gibi onları mutlu edecek, onlara eğlence getirecek bir şey arayabilirler. Benim şarkımda bulduğum bu ancak şarkı farklı yorumlanmalara oldukça açık bir şarkı.
4. Şarkınıza ülkenizden ve sosyal medyadan gelen tepkiler nasıl? Okuyunca neler hissediyorsunuz?
Fazlasıyla olumlu ve bu benim daha güçlü hissetmemi ve emin durmamı sağlıyor. Umarım mayıs ayında da şimdi sevdikleri gibi severler. Ve dünyanın dört bir yanından, fanlardan gelen mesajlar bana çok cesaret veriyor.
5. Dün gece bu seneki tüm şarkıları öğrenmiş olduk. Hiç dinlediğiniz bir şarkı oldu mu? Bir favoriniz ya da Stockholm’de tanışmak için sabırsızlandığınız bir temsilci var mı?
Çoğu şarkıyı beğendim ancak birkaç şarkı beni “uçurdu”. Avustralya, İspanya ve Hırvatistan’ın şarkıları gerçekten çok özgün ve güçlü parçalar. Ancak bu sene çok güçlü bir yarışma olacak çünkü bütün ülkelerin şarkıları çok güçlü. Gerçekten böyle hissediyorum, şu ana kadar beğenmediğim bir şarkı olmadı.
6. Birkaç gün önce, Fransa’nın çok eski bir Eurovision parçası olan “L’oiseau et l’enfant” adlı parçayı yorumladınız. Bu şarkı Eurovision klasiklerinden biri ve bunu bilmek sıradan bir şey değil. Katılımınızdan önce de Eurovision fanı mıydınız?
Kesinlikle! Çok genç yaştan beri ailemle birlikte şovu her sene izledim. Genellikle İsrail’i destekleyerek, ama aynı zamanda kimin kazanacağını tahmin etmeye çalışarak. Ve her sene bu benzer anları hep hatırladık. Şovu hep izledim, çünkü gerçekten çok hoşuma gidiyordu. Ve bence Eurovision konusunda birçok kişiden daha bilgiliyim. “L’oiseau et l’enfant” Fransa adına katılmış Eurovision şarkıları içinde en sevdiklerimden biri, o yorumlamayı çok spontane bir şekilde yaptım. Beğenilmesi beni gerçekten mutlu etti.
7. Eurovision tarihinde favori şarkılarınız neler ?
Türkiye’den Sertab Erener’in “Everyway That I Can” (İsmini melodisiyle birlikte söylüyor) adlı parçasını çok seviyorum. (İlk önce jest olsun diye dediğini düşünmüştüm ancak kanal yetkililerinin beni Polonyalı olarak tanıttığını neden sonra öğrenince bu kısmı daha da bir anlam kazandı.) İsrail’in geçen seneki “Golden Boy” adlı parçasını da çok severim. Aslında çok şarkı var ama şu anda hepsini hatırlamak çok zor. Geçen seneden “Heroes”, 2012’den “Euphoria” da sevdiklerim arasında. Genellikle kazanan parçaları beğeniyorum.
8. Şarkınızı Eurovision’un “3 dakika kuralı” sebebiyle kısalttınız. Şarkınızın son hâli ağırlıklı olarak İngilizce ve Fransızca kısımlarından çok fazla kayıp var. Bu kararı almak, dil ve kültür muhafazakârı bir ülkeyi temsil ederken sizin için kolay oldu mu?
Şarkının bir kısmını Eurovision için kesmek zorunda kaldım, çünkü şarkı başta Eurovision için yazılmamıştı, bu yüzden de üç dakika değildi. O 40 saniyeyi çıkarmadan önce, hangi 40 saniyeyi çıkarmam gerektiğini tespit etmem gerekiyordu, ve nakaratları atamadım, çünkü nakarat şarkının en temel yeri ve insanın aklında kalan kısmı. Bu yüzden İngilizce olan bu kısımları tutmak zorunda kaldım. Daha sonrasında çıkarabilme ihtimalimin olduğu tek bir yer kalmıştı, o da üç tane Fransızca nakarat. Ancak nakarattan önceki kısımlarda hâlâ Fransızca bölümler mevcut ve onlar hikâyeyi anlatıyorlar. Eğer iki versiyonu karşılaştırırsak, ben ikisinde de Fransızca kısımları korudum ve sürekli tekrar eden bir şey yok. Ama aynı hikâyeyi kullanıyorum her ikisinde de. Benim için bu kısmı çok önemliydi, hikâyeden değil de tekrar eden bir kısımdan kesmek, ki öyle de yaptım. Sadece tekrar eden kısımları çıkardım ve böylece şarkı üç dakikalık bir hâle gelebildi.
9. Fransa’nın Eurovision fanı bir ülke olmadığı biliniyor. Sizce bu doğru mu yoksa sadece bir klişe mi?
Ben Fransız halkının, alınan sonuçlardan sonra Eurovision hevesinin kırıldığını düşünüyorum. Uzun yıllardır iyi değiliz. Ancak bence bu yıl gerçekten başka bir şey yaşanıyor. Öncelikle, daha önce yayınlanmış ve radyolarda çalınan bir şarkı seçildi. Böylece Fransa halkı Eurovision’a daha önce dinleyip sevdikleri bir şarkıyı gönderiyormuş gibi hissetti. Çünkü bu zamana kadar uzun yıllar boyunca Fransız halkı Eurovision’a, hakkında söyleyecekleri hiçbir şey olmayan şarkılar gitmiş gibi hissetti. Bu benim avantaj sahibi olduğum ilk taraf. Şarkı bir şekilde Fransız halkı tarafından seçildi diyebiliriz. Bu da büyük bir olumluluk getirdi, bu sene şarkı ve Eurovision’a karşı olan duruş da bir o kadar olumlu burada. Ben de buna sebep olduğum için çok gururluyum ve bu kadar olumlu karşılanacağını tahmin etmiyordum. Bence bu sene Fransa, son senelerde hiç olmadığı kadar Eurovision’la ilgili.
10. Son yıllarda Fransa Eurovision’da iyi bir sonuç elde edemedi. Bu sizin üzerinizde baskı uyandırıyor mu?
Kesinlikle. Baskıyı hissediyorum çünkü ülkem son zamanlarda çok kötü sonuçlar aldı. Ama şarkıya güveniyorum, şarkımı söylüyorum ve şanslıyım ki güçlü bir şarkım var, ve daha iyi bir sonuç almak için elimizden gelenin en iyisini yapacağız. Bu benim için esas bir hedef olmasa ve belirli bir skor hedeflemesem de. Tek isteğim ülkeme döndüğümde Avrupa karşısında iyi bir temsil edilişin gururunu ülkeme yaşatmak. Kalplerindeki o gururu hissetmek istiyorum ve buna ulaşabilmek için elimizden gelenin en iyisi performansı sergileyeceğiz. Ama evet, bir baskı var, en iyisini yapmak istiyoruz.
11. Ailenizde birçok etnik köken var. Ve büyük ihtimalle çok kozmopolit bir ortamda büyüdünüz. Bu sizin müziğinizi nasıl etkiliyor, ya da etkilediğini düşünüyor musunuz?
Aslında evet, çünkü benim müziğimde kökenimden dolayı Doğu’ya özgü etmenler var, ama aynı zamanda Batı etkileri de mevcut. Ve bence bu albümüm dinlenilince hissedilebiliyor. Öncelikle ismim Amir, bir Fransız ismi değil. Bunun gibi birçok şey insanlara aslında ortaya çok renkli ve kozmopolit bir şey çıkacağı hissini veriyor. Ve bu benim için çok güzel bir şey, çünkü ben buyum ve eğer bunu müziğime taşımayı da başarabilirsem, bu benim için ufak çaplı bir zafer olacaktır. Aynı şekilde ilk albümümde de bunun bu şekilde olmasını bekledim, şimdi albüm hazır çok kısa bir süre sonra çıkacak. Albümü hissedebiliyorum, modern bir Fransız albümü ancak içinde hâlâ beni ben yapan bazı etmenler var.
12. Okurlarımıza ve Türkiye’deki destekçilerinize bir mesajınız var mı?
(Kısaca beni bağlayan kişinin beni Polonyalı olarak tanıttığını söylüyor ve gülüyor.) Türkiye’yle konuştuğum için çok mutluyum. Zaten daha önce Türkiye’de çok uzun bir süre su kayağı eğitmeni olarak çalıştım ve biraz Türkçe öğrendim. Türkiye’ye daha önce elli kere gidip gelmişimdir. Türkiye’ye karşı olan hislerim çok pozitif ve ülkenin atmosferini ve insanını çok seviyorum. Umuyorum ki hep keyifli, huzurlu ve mutlu anlarda bir arada oluruz. Beni Türkiye’deki herkese destekleri için çok teşekkür ederim. Stockholm’de olacak fanlarla tanışmak için de sabırsızlanıyorum.